19 Ekim 2008 Pazar


VedaEsir Şehirde Bir KonakAyşe KulinEverest Yayınları / Roman Dizisi
Ayşe Kulin, Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerinde, işgal altındaki İstanbul'da bir konakta yaşananları anlatıyor bu kez. Son Maliye Nazırı ve ailesi aracılığıyla o dönemin resmini çizen Veda, çökmekte olan bir tarih ile yeni bir gelecek arayan Milliciler arasında sıkışan o dönem Osmanlı aydınının da öyküsünü dile getiriyor.Ayşe Kulin'in her zamanki ustalıklı ve sürükleyici üslubu ile okurlarının elinden bırakamayacakları bir kitap bu. Günümüz Türk edebiyatında neredeyse eşsiz olan, biyografik veriler ile roman tekniğini birleştirmekteki ustalığını bir kez daha sergileyen Kulin, bu kez bir İstanbul öyküsü bir imparatorluk tarihini birlikte ele alıyor.
iLK BAŞDA SIKILARAK OKUMAYA BAŞLADIĞIM ANCAK İLERLEYEN SAYFALARDA ACABA ŞİMDİ NE OLACAK DİYE MERAK ETTİĞİM VE HEYCANLA OKUYUM BİTİRDİĞİM GÜZEL BİR ESER....

23 Nisan 2008 Çarşamba

23 NİSAN ve BEN...


Herkese Merhaba;

Bugün için bir başka buruk, sebebi ise büyüyor olmayı sanırım ben kabullenemiyorum :( ...

Kaç yaşındamıyım ? (25 )

Ofiste oturmuş dışarıyı izliyorum.23Nisan için hazırlanmış çocukların nasıl da heyecanlı olduklarını görünce birden aklıma kendi okul yıllarım geldi.Şimdi onlarda iki farklı heyecan vardır.Birincisi bugün 23 Nisan ve onların günü ,ikincisi ise okullar TATİL ...

Onların hazırladıkları gösterileri izlemek ayrı bir tat .Offff neyse ya !...

Bugün 23 NİSAN ULUSAL EĞEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI ve ben hepinizin bugününü kutluyorum .

11 Nisan 2008 Cuma

özetle...

Yazacak anlatacak çok şey var ama kağıda kaleme dökemiyorum offf offff ....

3 Nisan 2008 Perşembe

Alakasız biliyorum ama çok beğendim ve paylaşmak istedim....

HAYATIN KOVUĞUNDA

“Uçurtmalarımızın tellere takıldığı zamanlar;
Çocukluğumuzun tellerde kaldığı günler yani.
Gittiğimiz kapılardan eli boş,
Gözleri dolu döndüğümüz yıllardı.
Racon bilmezdik.
Ödül törenlerinde adımız geçmedi.
Çekilişlerden yana bahtımız kapalıydı ezelden.
Şehir yüzümüze bile bakmadı.
Oysa cebimizde şiirlerle gitmiştik.”
(alıntı http://www.nisankumru.com/)
Dünkü iğrenç günün ardından bugün herşey güzel çok şükür...
************************************************************************************
ÇOCUK GİBİ DÜŞÜNEBİLMEK
Ogün hava çok kötüydü... Durmadan gök gürlüyor, bardaktan boşanır gibi yağmur yağıyordu... Küçük kız yine de her sabahki gibi annesinin sesiyle uyanmış, kahvaltısını etmiş ve her gün yürüyerek gittiği okuluna doğru yola koyulmuştu... Ancak gökyüzünde şimşekler birbiri ardına o kadar gürültüyle çakıyordu ki, küçük kızın annesi "Yavrum bu havada yolda yürürken korkmasın?" diye telaşlandı... Arabasına atladığı gibi yolda kızını aramaya başladı. Derken bir baktı ki, küçük kızı az ilerdeydi...
Minik minik adımlarla yürüyor, ama ne zaman şimşek çaksa durup gökyüzüne bakıyor ve gülümsüyordu.... Annesi önce bir anlam veremedi ama kızın niye böyle yaptığını çok merak etmişti, nihayet arabayla ona yaklaşıp sordu: "Yavrum, hiç korkmadın mı bu havada yalnız yürümekten?.. Hem ne zaman şimşek çaksa durup yukarı bakarak öyle ne yapıyorsun?.." Küçük kız cevap verdi: "Gülümsüyorum... Çünkü Allah fotoğrafımı çekiyor..."
Gerçekden çocuk gibi düşünebilmek gerekir ...
***********************************************************************************
Ve bir tarihin son tanığı hayata gözlerini yumdu ....
Son İstiklal Gazimiz Satar Öldü
İstiklal Savaşı'nın son tanığı gazi Yakup Satar 110 yaşında öldü.
Türkiye hayattaki tek İstiklal Savaşı Gazisi'ni de kaybetti.
110 yaşında Eskişehir'de hayata gözlerini yuman, Son İstiklal Savaşı Gazisi Yakup Satar'ın ölümüyle tarihteki bir sayfa daha kapanmış oldu.
"Annem Beni Yetiştirdi bu ellere yolladı" diyen hayattaki son gazimiz Yakup Satar annesinin şu sözlerinin kulağından çıkmadığını her konuşmasında söylerdi: "Boş oturma çavuş dedi hizmet eyle vatana!"
Eskişehir'de hayata gözlerini yuman Gazi Yakup Satar, Kırım'da doğdu.
İstiklal Savaşı'nın yaşayan son tanığı Yakup Satar, Osmanlı İmparatorluğu'nun birinci Dünya Savaşına girdiği yıllarda askerliğe başladı.
Irak cephesinde yaralandığı için Çanakkale Savaşına katılamadı, ancak bunun dışındaki bütün cephelerde görev aldı.
Basra'yı işgal eden İngilizlere karşı savaşan Yakup Satar, yaralandı ve İngilizlere esir düştü. Esir değişiminin ardından İstanbul'a döndü.
İşgalcilerin Payi Taht'ta yaptıklarını görünce, Atatürk'ün yanında yer almaya, Ulusal Kurtuluş savaşına katılmaya karar verdi.
Sivrihisar'a kadar ilerlemiş olan Yunan Birlikleriyle burun buruna gelen Türk askerleri arasında o da vardı.
Yakup Satar, Yunan Orduları'nın bozguna uğratılması sonrası İzmir'e de gitti.
Eskişehir'de hayata gözlerini yuman 110 yaşındaki Yakup Satar'ın 6 çocuğu, 48 torunu sahibiydi. Ve bir tarihin son tanığı hayata gözlerini yumdu ....
"trt haberden alıntı"

Ruhun şad olsun kahraman dede...

1 Nisan 2008 Salı

YIKMAK KOLAY

"Bir zamanlar, birbirine bitişik iki çiftlikte yaşayan iki erkek kardeş arasında bir anlaşmazlık başladı ve giderek büyüdü, kardeşler arasında küslüğe neden oldu. Bir sabah, bu iki kardeşten büyüğünün kapısına bir usta geldi. Elinde büyük bir marangoz çantası vardı. - Yapılacak ufak tefek bir işiniz varsa, size yardımcı olmak isterim. Elimden hemen her iş gelir. Evet, sana göre bir işim var. Şu derenin karşısındaki çiftlik, kardeşimindir. Geçen haftaya dek benim çiftliğimle onun çiftliği arasında bir otlak vardı. Sonra o, buldozeriyle oraya ırmak bendi yaptı ve şimdi aramızda, otlak yerine, çiftliklerimizi birbirinden ayıran bir dere var. O, bana acı vermek için yapmış olabilir. Fakat şimdi ben, onun yaptığından daha büyük bir şey yapacağım. Bunları söyledikten sonra adamı, ahırların olduğu yere götürdü ve duvarın dibinde yığılı duran kütükleri gösterdi. Bu kütükleri kullanarak, iki çiftlik arasında üç metre yükseklikte öyle bir çit yap ki, gözlerim kardeşimin çiftliğini artık görmek zorunda kalmasın dedi ve kasabaya gitti. Usta ise hemen çalışmaya koyuldu. Akşam güneş batarken o işini bitirmiş, çiftlik sahibi büyük kardeş ise alışverişini tamamlamış, kasabadan dönüyordu. Çiftliğe gelir gelmez ustanın yaptıklarına baktı ve şaşkınlıktan gözleri, yuvalarından fırlayacakmış gibi açıldı. Karşısında, yapılmasını istediği çit yoktu ama, derenin bir yakasından öteki yakasına uzanan görkemli bir köprü vardı. Biri kendi çiftliğinin toprağına, öteki küçük kardeşinin çiftliğinin toprağına oturtulmuş sağlam iki ayak üzerinde, tam anlamıyla 'usta işi' denilecek kusursuzlukta bir köprü uzanıyordu. Büyük kardeş, karşıdan birinin geldiğini gördü, gelen kişi, küçük kardeşiydi; kollarını iki yana açmış olarak köprünün karşı ucundan kendisine doğru yürüyordu: Benim sana karşı yaptığım bunca haksızlığa ve söylediğim bunca kötü sözlere karşın sen, bu köprüyü yaptırarak ne denli iyi ve ne denli büyük bir insan olduğunu gösterdin dedi ağabeyine. Şimdi bir büyüklük daha yap ve sen de kollarını açarak bana gel. Köprünün ortasında bir araya geldiler ve özlemle kucaklaştılar. Büyük kardeş bir ara arkasına baktığında, çantasını toplayıp, oradan ayrılmakta olan ustayı gördü. - Gitme, dur, bekle diye seslendi . Usta cevap verdi: Gitmem gerek, yapmam gereken daha çok köprü var...
"alıntı(ikbal gürpınar)"

28 Mart 2008 Cuma

Baharda Aşk...

Bu gün bir yazı okudum.......Baharda başlayan bir aşk öyküsü.........isimler tanıdık olmasa da hikaye çok tanıdık......Bahar ayı ve aylardan Mayıs........onu tanıyışım ve o ela gözleri ilk görüşüm.Sıcacık bir ses ......Akıvermişti içime........Aldanmak için hazır gönlüme bir ilaç gibi gelen bir kaç tatlı söz......Ben ki sevmeyi unutmuştum yılardır.Yasak etmiştim aşkı kendime.....Yeter diyordum hayal kırıklıkları ,pişmanlıklarım .....yeter...ama büyük söylemişim besbelli......Sevmiştim onu......Yeniden ve belki ilk kez böylesine delice.. Neden imkansız olur büyük aşklar?....Acısız hüzünsüz aşk varmıydı ?Bilmiyorum.Ya da sevdiği kadar sevilen...ve mutlu olan.... Neden hep engellerle dolu aşklar sevdalar..... Artık tüm şiirlerim onun içindi ..ama o okuyormuydu ?Bilmiyorum.Gerçekler acıtır bazen bilmek istemeyiz çoğu zaman.Ben de sanırım öyle yapıyordum.Sevdiğini söylüyordu her fırsatta ama nedense buna inanmam çok zordu. Sesimi duymadan sıcaklığımı hissetmeden yaşayabiliyordu bazen.Oysa ben ....ben onsuz olmak istemiyordum.Hep sesini duymak istiyordum.Elini tutmak sıcaklığını hissetmek.......aramızda öyle aşılmaz engeller vardı ki....içimden bir gün aşarız diyordum.....Ve en kötüsü kendimi de inandırıyordum.Günler böyle geçip gidiyordu.Ara sıra görüşmeler.......Dar vakitlerde buluşmalar.....Oysa benim onunla yapmak istediğim öyle çok şey vardı ki.....Elele sahilde dolaşmak ,birlikte çay içmek cafelerde .......Sonra güzel bir filmi beraber seyretmek......Bir kadeh şarapla dans etmek.....Ve elele evimize gitmek.......Zaman geçip gidiyordu.....özlemlerimse hep içimde büyüyordu...Hiç gerçekleşmeyen düşlerim gibi....Sevmek yetmiyor bazen......Bunu anladığımda ayrılık çanları çalmaya başlamıştı....Beklentilerimiz düşlerimiz.......gerçekleşmedikçe paylaşmadıkça hayatı uzaklaşıyor insan......Sevdiğinden değil belki ama sevmekten..... Bu gün bir yıl olmuş .....Yine seviyorum onu....Hep seveceğim ama....Bu bahar ayı bana hüzün veriyor....Yine ayrıyız yine ayrı yerlerde yaşıyoruz.....Ve anladım ki hep böyle yaşayacağız.Her güzel şeyin bir sonu olurmuş......Bu sevgininde sonu geldi diyeceğimi sanıyorsunarız aldanıyorsunuz.Sevgim hep devam edecek ama sanırım artık o olmayacak....(alıntı)

İKİ KELİME...

Sihirli iki kelime..
Söyleyiverdim işte
Kalbimden dudağıma
Akıverdi hece hece
Seni seviyorum dedim
Bir gece.........
Sihirli iki kelime Açtı kapıları.......
Süzüldüm kalbine gizlice
Beni gördüm ......
Oradaymışım meğerse
Kalbim duracaktı sevinçle iki kelime........
Bağladı bizi birbirimize
Seviyorum dedim bir gece
O da seviyormuş meğerse........
FULYA AYDIN

Hayırlı cumalar ey dostlar...

24 Mart 2008 Pazartesi

GÜZEL BİR GÜN ve FULİN ARIKAN



GÜZEL BİR GÜN ....

Çok güzel birgündü gerçi birazda karışık ama sonu çok mutlu biten bir gündü. Neler mi oldu?

Sevgili hocamız "FULİN ARIKAN "Ankara'dan dün derslerimize girmek için geldi.Hocamız cumartesi bize birer konuşma ödevi verdi. Benin konum "konut fiyatları ve emlak piyasası "

Neden bilmiyorum ama çok heycanlandım hafta sonu boyunca ve bu heycanı maalesef üzerimden atamadım .

Pazar günü derse girdiğimizde önce "haber metinleri okuması" çalışıldı ama ben okuyamadım çünkü; dersten firar ettim (kantindeydim ) Bazı arkadaşlarım benimle konuşmak için geldiler ama o kadar heycanlandım ki derse tekrar giremedim .

Neyse bari son derse gireyim dedim ve sınıfa geçtim ...Ve sıra verilen ödevlere geldi, önce Murtaza Abi, Funda Abla, Merve, Uğur ve Ömer konuşmalarını yaptı ve hepsi de gerçekten çok iyilerdi. Ardından hoca "kim kalkmak ister?" dedi ve bana döndü derse katılıp katılamayacağımı sordu ve seni zorlamak istemiyorum dedi. Bende, "tamam hocam ama fazla bir bilgim yok, birşeyler anlatmaya çalışırım" dedim. Ben başladım anlatmaya, inanın ben bile kendimden bu kadarını beklemiyordum. Sunumum oldukça başarılı geçti, herkes alkışladı, şaşırdım... :)

Ve sonunda dersimiz bitti sıra hocamızla vedalaşmaya geldi. Birkaç tane resim çekildik hep beraber, kötü başalayan birgün çok güzel bir şekilde sona erdi.
İyi ki tanıdık seni hocam .Sana sevdiklerinle beraber nice güzel yıllar diliyorum . Sevgiyle kal....
*******************************************************
TUZLU KAHVE ...
Kıza bir partide rastlamıştı. Harika bir şeydi. O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki... Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı. "Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı. "Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi. "Kahveme koymak için." Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz! Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız tadınız var" dedi. Delikanlı anlattı: "Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum... Annemle babam hâlâ o deniz kenarında oturuyorlar. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki..." Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının... Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Onun da evi uzaklardaydı. Çocukluğu gibi... O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu... Evlendiler ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu... Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü... 40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. "Ölümümden sonra aç" diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu: "Sevgilim, bir tanem. Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim. Tuzlu kahvede. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken 'tuz' çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok. İşte gerçek: Ben tuzlu kahve sevmem! O garip ve rezil bir tat. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da...
" İlk okuduğum zaman beni etkilemişti bu küçük hikaye ama kaç sene önceydi hatırlamıyorum ...Sanırım ben yaşlanıyorum ....

19 Mart 2008 Çarşamba

MEVLİD KANDİLİZ KUTLU OLSUN!


Bugün, alemlere Rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (Sav)'in doğum günü.
Bu vesileyle Müslümanların mübarek Mevlid Kandili'ni tebrik eder, insanlığın kurtuluşuna vesile olmasını Yüce Allah'tan dilerim.

18 Mart 2008 Salı

"GECENİN İÇİNDEN çok süper bir gece!"


Çok güzel ve çok eğlenceli bir gece geçirdim dün akşam .Neden mi?Anlatayım ...Çünkü ;hayallerimi süsleyen o ortamdaydım radyo da ve TRT FM deydim .(çok eğlendim) Sevgili hocam BÜLENT ÖZVEREN bana ve arkadaşım Cemile'ye TRT FM'i gezdirdi anlattı nerde ne yapıyorlar diye. Sonra hocamızın yayını başladı, onu dinledik ayrıca sorduğu bilmecenin cevabını dinleyicilerin açtığı telefonlara biz yanıt vererek aldık .Daha sonra hep beraber çaylar, kahveler derken yayın sonu o muhteşem geceden anı kalsın diye resimler çekildik.Ve malesef her güzel şey de olduğu gibi bu güzel geceninde sonu geldi :(
Saat tam 24:00 de sona erdi .Hocamız Bülent ÖZVEREN bizi evlerimize bıraktı.
Herşey için çok teşekkür ederim HOCAM ! ...

17 Mart 2008 Pazartesi

İLK MERHABA !

Tek derdim sizlere selam diyebilmekti ve ilk merhabamı Can YÜCEL'in çok beğendiğim bir şiiri ile vermek istiyorum ....


Herşey Sende Gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün

Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır
doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Can YÜCEL
Ve şimdilik hoşçakalın ....